Bir söz vardır ya; “Bardağı taşıran son damla…” İşte o damla bazen küçücük bir laf, bazen bir bakış, bazen sadece bir suskunluk olur. Ama patlama büyük olur. Ve genellikle şu cümle gelir ardından: “Ne var bunda? Ne dedim ki şimdi?”
Burada bir yanlış anlaşılma başlar. Çünkü mesele, sadece o son damlada değildir. Mesele, çoktan dolmuş bir bardağın artık fazlasını taşıyamayışıdır. Günler, haftalar, aylar boyu biriken duygular, içe atılan kırgınlıklar, görülmeyen fedakârlıklar… Son damla sadece habercidir. Ama o haberi herkes aynı şekilde almaz.
Şimdi burada adil olalım. O son damlayı koyan kişi, belki gerçekten bardağın doluluğunun farkında değildir. Belki gündelik hayatın koşturmasında, geçim derdinde, yorgunlukta kendini bile zor taşıyordur. Kimseye kötülük yapmak niyetiyle değil, sadece kendi varlığına tutunmaya çalışarak damlatıyordur o suyu. Bu da bir gerçek.
Ama diğer yanda, bardağı dolan kişi de sadece sabretmekle yetinmemeli. Çünkü sabır, güzeldir ama patlamaya kadar sürdürüldüğünde hem sabreden yanar hem de çevresindekiler. Sorun şu: Bardak doluyken, acaba boşaltmanın bir yolu yok mu?
Vardır. Bu yolun adı iletişimi tazelemektir. Her şey bir kelimeyle değişebilir. Bir “sen iyi misin?” sorusu, bir “galiba seni ihmal ettim” cümlesi, bir “gel biraz konuşalım” niyeti… İletişim dediğimiz şey, sadece anlaşmak değil; yeniden anlamaktır. Hele ki günümüz Türkiye’sinde, ekonomik zorlukların, psikolojik yüklerin insanların omuzlarına çöktüğü bir dönemde, bu empati daha da kıymetli hale geliyor.
Bazen susan kişi, kendini ifade etmeyi unutur. Bazen kıran kişi, kırdığını fark edemez. Ama iki taraf da şunu yapabilir: Bir adım geri atıp düşünmek… “Acaba o böyle davrandıysa bir sebebi var mıdır?” diye sormak… Bu sorunun içi, buzları eritebilir.
Empati diyoruz ya, evet, kızgınken, kırgınken bunu yapmak zordur. Ama tam da bu yüzden değerlidir. Çünkü kolay olan bağırmak, zor olan anlamaktır. Ve çoğu zaman kazanmak, sadece haklı çıkmakla değil; karşı tarafı kaybetmeden yürüyebilmektedir.
Sonuçta bardaklar taşabilir. Bu insanîdir. Ama önemli olan, o bardağı taşırmadan önce dolduğunu görebilmek, ya da dolmuşsa birlikte boşaltabilmektir. Ve belki de en önemlisi; son damlaya takılı kalmadan, suyun birikmesine sebep olan kaynakları dürüstçe konuşabilmektir.
Çünkü hakikat şudur ki: Kimse bir günde vazgeçmez, kimse bir sözle kırılmaz. O yüzden sadece son ana değil, yaşanmış her ana bakmak gerekir. Ve her bardak, samimiyetle konuşulursa yeniden tertemiz bir hale gelebilir.
® Rafet ÇAĞLAR
