Mergen gözlerini açtığında her yer karanlıktı.
Ne yıldız vardı ne Bilge Baba.
Ayaklarının altı yumuşak, gökyüzü simsiyah…
— Burası neresi?
Bir ses fısıldadı:
— Bu, bilgilerini kullanma zamanı.
Mergen yürümeye başladı.
Ama her adımda bir bilinmezlik…
Korku değil ama bir boşluk hissi…
— Nereye gideceğim? Ne yapacağım?..
O an, çantasını hatırladı.
Defter oradaydı.
Açtı, okudu:
“Her soruda bir ışık saklı.”
Ve bir adım attı. Ayağının altındaki taş parladı.
“Anlamak için önce yavaşlamalıyım.”
Bir adım daha. Zemin aydınlandı.
“Cevaplar bazen gelir. Ama önce seni bekler.”
Bir adım daha. Bir adım daha…
Yol, öğrendikleriyle şekillenmeye başlamıştı.
Her cümle, her düşünce küçük bir ışık taşıyordu.
Ama bir yerde durdu. Çünkü sayfa boştu.
— Devam etmek için… yeni bir şey öğrenmem gerek!
İşte o anda bir ışık yukarıdan süzüldü.
Bilge Baba belirdi, yavaşça:
— Her öğrendiğin, bir gün seni bir karanlıktan çıkarır Mergen.
Ama bazen… yolun kalan kısmını kendin yazmalısın.
Mergen eline kalemi aldı.
Ve kendi cümlesini yazdı:
“Bilgi sadece okumak değil, yürümektir.”
Yol yeniden ışıklandı.
Ve Mergen yürümeye devam etti.
Yolun sonunda kendi odasında gözlerini açtı.
Elinde hâlâ tuttuğu deftere baktı.
Son sayfası boştu. Artık değildi.