O gün Mergen’in en yakın arkadaşı Ali çok üzgündü.
Mergen onu neşelendirmek istedi.
Yanına gitti, sırtını sıvazladı ve “Haydi oyun oynayalım!” dedi.
Ama Ali ona sertçe baktı:
— Mergen! Sen beni hiç anlamıyorsun!
— Ama ben sadece iyi hissetmeni istedim...
— Beni dinlemiyorsun bile!
Mergen’in içi buz gibi oldu.
Ne yapacağını bilemedi.
“Ben sadece yardımcı olmak istemiştim…” diye mırıldandı.
Tüm gün düşündü:
“Ben kötü bir şey mi söyledim?”
“Belki hiç konuşmamalıydım.”
Gece olunca pencereyi açtı ve içinden fısıldadı:
— Beni kim anlayacak?..
Bilge Baba ortaya çıktı, yüzü her zamanki gibi sakindi.
— Bu gece seni Anlayanlar Gezegeni’ne götüreceğim, dedi.
Birlikte göğe süzüldüler.
Işıklarla dolu bir bulutun içinden geçtiler ve renkli, yumuşak görünümlü bir gezegene indiler.
Her yerde yavaşça konuşan, birbirini dikkatle dinleyen varlıklar vardı.
Ama bu varlıkların kulakları yoktu…
Kalpleri vardı. Kalpten kalbe bağlanan incecik ışık ipleri görünüyordu.
Bir çocuk başka birine yaklaştı ve sessizce elini tuttu.
Göz göze geldiklerinde aralarındaki ışıltı arttı.
Mergen hayret etti.
— Ama onlar hiç konuşmuyor!
— Çünkü anlamak, bazen konuşmaktan daha çok dinlemektir, dedi Bilge Baba.
Mergen kendisini anlatmaya çalıştı.
Bir varlığa doğru yürüdü ve şöyle dedi:
— Bugün bir arkadaşımı anlamaya çalıştım ama beni yanlış anladı.
— Ona yardım etmek istedim ama beni tersledi…
Varlık onun kalbine baktı.
İncecik bir ışık oluştu.
Ve yavaşça bir cevap fısıldandı:
— Bazen insanlar, senin ne söylediğinden çok, nasıl hissettirdiğini hatırlar.
Mergen durdu.
Kendi söylediklerini düşündü.
— Acaba Ali’yi aceleyle mutlu etmeye çalışırken, onu dinlemeyi mi unuttum?..
Bilge Baba gülümsedi:
— Gerçek anlayış, önce susmakla başlar. Sonra gözlerinle dinlersin. Kalbinle dokunursun.
Mergen o an bir karar verdi.
Defterini çıkardı ve yazdı:
“Anlamak için önce yavaşlamalıyım.”
Dönüş yolunda Bilge Baba şöyle dedi:
— Herkes bir gün anlaşılmak ister, Mergen. Ama gerçek iyilik, önce başkasını anlamaya çalışmaktır.