Toplumsal Hayatta Görgü, Zarafet ve İletişim Sanatı
Toplumsal Hayatta Görgü, Zarafet ve İletişim Sanatı

Modern Zamanlarda
Adab-ı Muaşeret

KİTAPLAR
Aşağı kaydırın
Rafet ÇAĞLAR
Rafet ÇAĞLAR
Yazmak
  • Şehir:
    İstanbul | Ankara
  • Mobil:
    0552 224 55 00

Adab-ı Muaşeret

Kitap
  • FİYAT:

    ÜCRETSİZ

  • YAZAR:

    RAFET ÇAĞLAR

  • OKU / İNDİR:

    PDF Dosya

GİRİŞ

Bir yudum çayın buharıyla karışan sessizliğin bile saygı içerdiği zamanlardı.
Küçük bir çocuğun ayağını sürüyerek değil, sessizce girdiği odada büyüklere selam vermesi doğaldı.
Ne öğretildi ne dayatıldı... Ama herkes bilirdi.

Kapı çalındığında, evin en büyüğü ayağa kalkar; ardından misafir, buyur edildikten sonra ayakkabıları dikkatlice hizalanırdı.
Anadolu'nun bir kasabasında, taş zeminli avluda çamaşır yıkayan bir anne, misafiri görünce ellerini yıkayıp hemen içeri alır, çay ocağına su koyardı.
O sırada evdeki çocuklara “ayağa kalkın, büyük geldi” demeye bile gerek kalmazdı.

Şehirde de farklı değildi bu sessizlik içindeki düzen.
İstanbul’da apartman katlarında oturan insanlar, alt komşuya çat kapı giderken yanına bir tabak börek alır, selam vermeden söze başlamazdı.
Adıyaman’da, Diyarbakır’da, Erzurum’da, Samsun’da, Eskişehir’de ya da Konya’da...

Bu memleketin hangi köşesine giderseniz gidin, insanların yüzlerinde aynı anlayış vardı:
“Sen de benim gibi kıymetlisin. Ve bu kıymeti korumak için dikkatliyim.”

O zamanlar insanlar neyi, ne zaman, nasıl yapmaları gerektiğini çoğu zaman bilirdi.
Ve o bilgi, ne diplomanın ne öğretmenin eseriydi.
Evde, sokakta, pazarda, tarlada, okulda, otobüste… hayatın içinden öğrenilmişti.

Yemeğe tek başına başlanmazdı örneğin.
Sofrada büyük yoksa, o sofrada muhabbet de eksik olurdu.
Yemek dağıtılırken kaşığın en önce çorbaya değmesi değil, kimin tabağına önce konduğu önemliydi.
Ve herkesin içinde bir iç ses vardı: “Beni büyüten bir toplum var. Bu yüzden ölçülü olmalıyım.”

Bugün geriye dönüp baktığımda şunu görüyorum:
Biz bir zamanlar birbirimize çok daha yakındık.
Çünkü mesafe, yalnızca fiziksel değil; ahlakiydi, duyguydu, farkındalıktı.
Komşunun çocuğu açsa, herkes tok olmaktan utanırdı.
Bir cenaze evinde kahkaha atmak ayıptı.
Sokakta yere çöp atan biri uyarılırken, o uyarı sadece bir kural hatırlatması değil, mahcup bir öğretme biçimiydi.

Zamanla çok şey değişti.
İnsanlar değişti.
İlişkiler koptu.
Aynı sofraya otursak bile göz göze gelmez olduk.
Çünkü birbirimizi görmezden gelmek, daha kolay geldi.
İnsanlar kabalaştı, ama daha çok özgür olduklarını sandılar.
Ses yükseltmeyi hak aramak, küfür etmeyi cesaret, kabalığı “doğallık” sanmaya başladılar.

Fakat o iç ses hâlâ orada.
Bastırılmış, susturulmuş, unutulmuş olsa da... içimizde bir yerlerde yaşıyor.
Bir yaşlının çantasını taşıyan çocukta,
Kalabalıkta annesini bekleyen gencin gözlerinde,
Durakta sıraya giren bir adamda...

İşte bu kitap, o sesi yeniden duymak isteyenler için.
Sadece hatırlamak değil, hatırlatmak için.
Nezaketi geri çağırmak için.
Görgüyü, ölçüyü, zarafeti yalnızca “eski günler” diye anlatmamak için.

Çünkü adab-ı muaşeret, geçmişin kıymetli bir kalıntısı değil;
bugünün yaralı toplumu için bir iyileşme ilacıdır.

Kitabın Özetini Dinle
🔊
0:00 / 0:00
© 2025 Rafet ÇAĞLAR
Email: posta@rafetcaglar.com.tr
Bana yazın

    * I promise the confidentiality of your personal information