Blog
Blog

Ah O Bayramlar

Aşağı kaydırın
Rafet ÇAĞLAR
Rafet ÇAĞLAR
Yazmak
  • Şehir:
    İstanbul | Ankara
  • Mobil:
    0552 224 55 00

27 Mart 2025

09:38

Rafet ÇAĞLAR

Zamanın yavaş aktığı, insanların birbirine daha yakın olduğu dönemlerdi. Sokaklar tanıdık yüzlerle doluydu, bayramın gelişi sadece takvim yapraklarında değil, insanların yüzündeki tebessümde, evlerin telaşında, çocukların gözlerindeki pırıltıda hissedilirdi.

Sabah ezanı okunduğunda mahallede hafif bir telaşla karışık sessizlik olurdu. Camların ardında birer birer yanan ışıklar, o evlerin içindeki bayram sabahına hazırlanan yüreklerin işaretiydi. Henüz uyanmamış çocukların, baş ucuna özenle konmuş bayramlıkları gölgede parıldardı. Kolalanmış gömleklerin yakası, ütüsü bozulmasın diye dikkatlice asılır; rugan ayakkabılar, kutularından çıkarılıp pencere kenarına dizilirdi. Bu bir ay boyunca sabırla beklenirdi. Ve artık bayram gelmiş olurdu…

Bayramdan günler önce başlardı aslında hazırlık. Evlerde dip köşe temizlik yapılır, tüller yıkanır, perdeler asılırdı. O günlerde evin içi temizlik suyunun sabunlu kokusuyla dolardı. Misafirler için tatlılar hazırlanırdı; baklavalar kat kat açılır, sarmalar sarılır, tepsiler dolusu börekler dolaba dizilirdi. O mutfak telaşı bile bir nevi bayramdı; bir araya gelen ellerin, paylaşan gönüllerin bayramı.

Ev halkı erkenden kalkardı. Baba tıraşını olur, saçlarını dikkatle tarardı. Annenin yüzünde hem tatlı bir yorgunluk hem de huzurlu bir telaş okunurdu. Çaydanlık tıslamaya başlar, fırından çıkan böreklerin kokusu mutfağa yayılırdı. Evdeki sessizlik yerini, mutfaktan yükselen bu seslere ve çocukların heyecanla koşturan ayak seslerine bırakırdı.

Sonra herkes en güzel giysilerini giyerdi. Bayramlıklar birer üniforma gibiydi adeta; temizliğin, nezaketin ve o güne verilen değerin göstergesiydi. Erkekler camiye gider, kadınlar evde dua ederdi. Bayram namazından dönen büyükler, el öptürürdü çocuklara. El öpen her çocuğa bir mendil içinde bayram harçlığı uzatılırdı. O mendiller… Kimi dantel işlemeli, kimi annenin eski yazmasından kesilmiş olurdu ama hepsi çocukların gözünde bir servet değerindeydi.

Bayram sofrası kurulduğunda, çeşidin çokluğu değil; sofranın etrafında toplanan gönüllerin sıcaklığı olurdu esas zenginlik. Birlikte yenen her lokma, paylaşmanın hazzını tattırırdı insana. Kahvaltıdan sonra komşu evlere gidilirdi. Kapılar çalınmadan açılır, “Bayramınız mübarek olsun” sesleri avluları doldururdu. Her gülümseme içten, her sarılma sıcaktı. Kimse kimseye “Ne giydin?”, “Ne taktın?” diye bakmazdı; gözler kalpte, niyetlerde olurdu.

Çocuklar içinse bu, yılın en özel günüydü. Şeker toplamaya çıkan küçük ayaklar, sokak sokak dolaşır, oradan oraya koştururdu. Cebine dolan renkli şekerlerin sayısı kadar anı biriktirirdi o minik yürekler. Bir poşet dolusu şeker, birkaç bozukluk, bir de babaanneden, anneanneden alınan sıcacık kucak… Bu kadardı mutluluk.

Bayram, sadece bir takvim günü değildi. Kalpleri birbirine bağlayan bir bağdı. Herkesi aynı sofrada, aynı duada, aynı tebessümde buluşturan bir rahmet vesilesiydi. Ve belki de en güzeli; o gün herkes, birbirinin hayatına biraz daha dokunmuş olurdu.

Şimdi zaman hızlı… Bayramlar biraz suskun, sokaklar biraz tenha… Ama hâlâ bir yerlerde bir çocuk bayramlıklarını baş ucuna koyuyorsa, bir anne sabahın köründe baklava dilimliyorsa, umut tükenmiş değildir.

Çünkü bayram, her şeye rağmen; hâlâ bayramdır…

Toplum içinde yayınlandı.Etiketler:
© 2025 Rafet ÇAĞLAR
Email: posta@rafetcaglar.com.tr
Bana yazın

    * I promise the confidentiality of your personal information