Mergen Günlükleri masalları, gelecek nesillerin daha bilinçli, barışçıl, paylaşımcı ve bilgili bireyler olabilmesine küçük de olsa bir katkı sağlayabilmek amacıyla tamamen ücretsiz olarak sunulmaktadır.
Ancak; Mergen karakteri, Bilge Baba, görseller, öykü evreni ve Mergen Günlükleri başlıklı tüm yazılı ve görsel içeriklerin telif hakkı Rafet ÇAĞLAR'a aittir.
Bu içerikler, yazarın önceden yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz, ücretli yayına dönüştürülemez, yeniden yazılamaz ya da ticari amaçla kullanılamaz.
Bu masalların amacı, çocuklara açık ve temiz bir öğrenme alanı sunmaktır. Bu yolculuğu korumak ve niyetini bozmadan sürdürebilmek hepimizin sorumluluğudur.
Masal ve Kurgu: Rafet ÇAĞLAR
MERGEN GÜNLÜKLERİ YAZARI
posta@rafetcaglar.com.tr
Bu kitapta okuyacağınız her masal, bir çocuğun hayal gücünde şekillendi.
O çocuğun adı Mergen.
Mergen, hem ismiyle hem kalbiyle “bilgeliği arayan” bir çocuk. Adı eski Türkçede “zeki, uyanık, anlayışlı” anlamına gelir.
Masallarda, gözlüklerinin ardında kocaman bir merak, pelerininin altında sonsuz bir cesaret saklıdır. Ve her gece, yıldızlara bakan gözleriyle yeni soruların peşine düşer.
Onun yolculuğunda bazen yalnız olur, bazen yeni arkadaşlarla tanışır. Ama çoğu zaman, ona yıldızlar kadar bilge bir rehber eşlik eder: Bilge Baba.
Bilge Baba, doğruyu dikte eden değil, doğruya ulaşma yollarını gösteren bir dosttur. Masalların geçtiği yerler bazen bir park, bazen bir okul bahçesi, bazen gökyüzündeki hayali bir gezegen olabilir. Hepsi çocukların anlayabileceği kadar sade, ama hayal kurabilecekleri kadar uçsuz bucaksızdır.
Bu serideki her masal, özel olarak oluşturulmuş özgün karakterler, çağdaş görseller ve düşündüren hikâyelerle tamamlandı.
Amacımız; çocuklara doğrudan ders vermek değil, onları düşündürmek, duygularını tanımalarını sağlamak ve hayal gücünü büyütmek.
Mergen'in maceraları yalnızca bir masal değil, aynı zamanda bir yolculuktur—hem içe hem dışa…
Bu masalda çocuklarımızla “soru sormak” kavramını birlikte keşfedeceğiz. Merak duygusunun bastırılmadığı, aksine cesaretlendirildiği bir dünya hayal ediyoruz. Çünkü her büyük keşif, küçük bir “neden” sorusuyla başlar. Masalın sonunda yer alan sorularla, çocuğunuzla kısa ama anlamlı bir sohbet yapabilirsiniz.
Mergen, her sabah uyandığında zihninde bir soru olurdu.
Bazen “Güneş neden hep doğudan doğar?”, bazen de “Kediler ağlarsa gözyaşları görünür mü?” gibi...
Ona göre soru sormak, nefes almak gibiydi.
Ama herkes bu kadar sabırlı değildi…
O akşam Mergen yatağına uzandığında kafası karmakarışıktı. Gözlerini tavandaki yıldız çıkartma etiketlere dikti ve içinden fısıldadı: “Bilge Baba, sorular kötü bir şey mi? Çünkü bugün sanki öyleymiş gibi hissettim…”
Yavaşça gözleri kapandı. Hafif bir esintiyle bir parıltı penceresinden içeri süzüldü. İşte Bilge Baba oradaydı…
Mergen o sabah okula biraz daha heyecanlı gitmişti. Öğretmen yeni bir konudan bahsedecekti: bulutlar nasıl oluşur. Mergen’in aklına hemen sorular üşüştü.
“Bulutların içi yumuşak mı olur?”
“Peki bulutla dokunabilir miyiz?”
“Bir bulut düşer mi?”
Her cümleden sonra parmak kaldırdı. İlk başta sınıftakiler güldü. Öğretmen de hafifçe gülümsedi. Ama beşinci sorudan sonra sınıfın havası değişti.
— Mergen… Biraz da arkadaşlarının dinlemesine izin verelim, olur mu?
Bu cümle Mergen’in içine oturdu. Sanki “Artık sus” gibi geldi ona. Sanki merakı fazla olmuştu.
Teneffüste bir arkadaşının “Her şeyi de soruyorsun!” demesiyle sessizliğe büründü. Günün geri kalanı boyunca hiç soru sormadı. Cevaplar havada uçuşsa bile, Mergen artık orada değildi.
Akşam olunca, evde sessizdi. Annesi fark etti:
— Bugün neden bu kadar sessizsin?
— Belki de çok konuşmamalıyım… dedi Mergen, sesi neredeyse görünmezdi.
O gece yıldızlara baktı. Yıldızlar her zaman cevap vermezdi, ama Bilge Baba bazen gelirdi.
Ve geldi.
— Hmmm… Bugün gözlerin biraz puslu Mergen. İçinde sorular değil, gölgeler var gibi, dedi Bilge Baba.
Mergen başını eğdi.
— Bilge Baba… Neden kimse soruları sevmiyor?
Bu masalda çocuklarımızla “soru sormadan verilen cevapların” neden eksik kalabileceğini keşfediyoruz. Ezberci değil, anlamaya dayalı öğrenmenin değerini fark ettiren bu öykü, çocuklara düşünme cesareti kazandırmayı hedefliyor. Masal sonunda yer alan sorularla çocuğunuzla anlamlı bir konuşma başlatabilirsiniz.
Mergen’in çantasında her gün birkaç cevapsız soru taşınırdı. Ama o gün, cevaplarla dolu bir gün yaşadı. Ve işte tam da o gün, neyin eksik olduğunu daha net fark etti…
O gece Mergen penceresini açtı, gökyüzüne baktı. “Cevaplar var ama sorular yoksa… ne işe yarar ki?” dedi. Gözleri kapanırken bir fısıltı duydu:
— O zaman seni Cevaplar Gezegeni’ne götüreyim…
Mergen’in okulunda o gün herkes çok sessizdi. Ama öğretmen değil, panoda asılı bir cihaz konuşuyordu.
“Merhaba çocuklar, bugün size 20 bilgi verilecektir. Dinleyiniz.”
“Bir yıl 365 gündür. Dünya yuvarlaktır. Su 100 derecede kaynar…”
Mergen ilk başta keyif aldı.
“Ne güzel, bir sürü şey öğreniyoruz!” dedi.
Ama sonra merak etmeye başladı.
“Dünya neden yuvarlaktır? Neden 100 derecede kaynar da 101’de değil?”
Parmak kaldırdı. Öğretmen, cihazı işaret etti:
— Bugün sadece cevap dinliyoruz, Mergen.
O an Mergen’in içinde tuhaf bir boşluk oluştu.
“Peki ben ne zaman soru soracağım?” diye düşündü.
O gece yıldızlara bakarken Bilge Baba belirdi.
— Hadi Mergen, seni Cevaplar Gezegeni’ne götüreyim.
— Orada herkes cevap mı veriyor?
— Evet, ama kimse soru sormuyor, dedi Bilge Baba, hafifçe gülümseyerek.
Birlikte göğe yükseldiler. Cevaplar Gezegeni’ne indiklerinde Mergen gözlerine inanamadı.
İnsanlar vardı… ama kafalarının üstünde dönen küçük ekranlar vardı. Her ekran, durmadan cevaplar veriyordu:
“Elmalar ağaçta büyür.”
“Kediler dört bacaklıdır.”
“Dinozorlar eskiden yaşamıştır.”
Mergen birine yaklaştı:
— Merhaba! Bu cevabı kime veriyorsun?
Adam yanıtladı:
— Kimseye. Sadece cevap veriyorum.
— Peki neden bu bilgileri söylüyorsunuz?
— Çünkü cevap verilmesi gerek. Soru yoksa bile, cevap eksik kalmamalı.
Yere düşen bir kâğıt dikkatini çekti:
SORU ARANMAZ.
SADECE CEVAP VERİLİR.
SORU SORMAK YASAKTIR.
Mergen’in içi ürperdi. Bilge Baba geldi:
— Bu gezegen sana ne hissettirdi, Mergen?
— Üzgünüm Bilge Baba. Herkes bir şey söylüyor ama hiç kimse neyi neden söylediğini bilmiyor.
— Çünkü cevaplar, sorular olmadan anlamsızdır.
— Tıpkı bir anahtarın kilit olmadan işe yaramaması gibi.
Mergen defterine yazdı:
“Bir soru olmadan, cevabın parlamaz.”
— Şimdi küçük bir şey denemeye ne dersin?
Mergen kalabalığa seslendi:
“Merhaba! Şunu sorabilir miyim?”
Birkaç kişi durdu. “Siz neden bu cevapları söylüyorsunuz?”
Ekranlar duraksadı, ışıkları titredi.
Sonra bazıları şöyle dedi:
“Bilmiyorum.”
“Hiç düşünmemiştim.”
“Bana bu şekilde öğretildi…”
Ve o an, ilk defa Cevaplar Gezegeni'nde bir sessizlik oldu.
Bir çocuk fısıldadı:
— Ben de bir soru sormak istiyorum.
— Ben de! Ben de!
Gök yüzü biraz daha mavi oldu. Bilge Baba fısıldadı:
— Sorular, cevaplardan önce gelir, Mergen. Çünkü soru, öğrenmek isteyen bir kalbin sesidir.
• Mergen’in okulunda o gün ne farklıydı?
• Cevaplar Gezegeni’nde insanlar nasıl yaşıyordu?
• Soru sormadan verilen cevapların eksikliği neydi?
• Bilge Baba ne dedi?
• Sen bugün hangi cevabın ardındaki soruyu merak ettin?
Bu masalda çocukların yaşadığı “anlaşılmama” hissine birlikte bakıyoruz. Kimi zaman kendilerini doğru ifade edememek, onları içine kapanmaya ya da hayal kırıklığına sürükleyebilir. Mergen’in yaşadığı bu duygu, çocukların duygusal zekâsını geliştirmeleri için bir kapı aralıyor. Masal sonunda yer alan sorularla bu konuyu çocuğunuzla birlikte değerlendirebilirsiniz.
Mergen konuşmayı çok severdi ama bazen öyle anlar olurdu ki, kelimeler yetersiz kalırdı.
O gün yaşadığı şey, kelimelerin ötesindeydi. Ve o gece, anlamaya çalışanların gezegenine doğru bir yolculuğa çıktı...
O akşam Mergen yatağına uzandığında göğsünde bir ağırlık hissetti.
“Keşke biri ne demek istediğimi tam olarak anlayabilseydi…”
Pencereden bakarken yıldızlardan biri sanki ona göz kırptı.
Sonra Bilge Baba’nın sesi geldi, yumuşak ve tanıdık:
— Bu duyguyla tanışma vakti geldi, Mergen. Hazırsan yola çıkıyoruz.
O gün Mergen’in en yakın arkadaşı Ali çok üzgündü. Mergen onu neşelendirmek istedi. Yanına gitti, sırtını sıvazladı ve “Haydi oyun oynayalım!” dedi.
Ama Ali ona sertçe baktı:
— Mergen! Sen beni hiç anlamıyorsun!
— Ama ben sadece iyi hissetmeni istedim...
— Beni dinlemiyorsun bile!
Mergen’in içi buz gibi oldu. Ne yapacağını bilemedi. “Ben sadece yardımcı olmak istemiştim…” diye mırıldandı.
Tüm gün düşündü:
“Ben kötü bir şey mi söyledim?”
“Belki hiç konuşmamalıydım.”
Gece olunca pencereyi açtı ve içinden fısıldadı:
— Beni kim anlayacak?..
Bilge Baba ortaya çıktı, yüzü her zamanki gibi sakindi.
— Bu gece seni Anlayanlar Gezegeni’ne götüreceğim, dedi.
Birlikte göğe süzüldüler. Işıklarla dolu bir bulutun içinden geçtiler ve renkli, yumuşak görünümlü bir gezegene indiler.
Her yerde yavaşça konuşan, birbirini dikkatle dinleyen varlıklar vardı.
Ama bu varlıkların kulakları yoktu… Kalpleri vardı.
Kalpten kalbe bağlanan incecik ışık ipleri görünüyordu.
Bir çocuk başka birine yaklaştı ve sessizce elini tuttu. Göz göze geldiklerinde aralarındaki ışıltı arttı.
Mergen hayret etti.
— Ama onlar hiç konuşmuyor!
— Çünkü anlamak, bazen konuşmaktan daha çok dinlemektir, dedi Bilge Baba.
Mergen kendisini anlatmaya çalıştı.
Bir varlığa doğru yürüdü ve şöyle dedi:
— Bugün bir arkadaşımı anlamaya çalıştım ama beni yanlış anladı.
— Ona yardım etmek istedim ama beni tersledi…
Varlık onun kalbine baktı.
İncecik bir ışık oluştu.
Ve yavaşça bir cevap fısıldandı:
— Bazen insanlar, senin ne söylediğinden çok, nasıl hissettirdiğini hatırlar.
Mergen durdu. Kendi söylediklerini düşündü.
— Acaba Ali’yi aceleyle mutlu etmeye çalışırken, onu dinlemeyi mi unuttum?..
Bilge Baba gülümsedi:
— Gerçek anlayış, önce susmakla başlar. Sonra gözlerinle dinlersin. Kalbinle dokunursun.
Mergen o an bir karar verdi. Defterini çıkardı ve yazdı:
“Anlamak için önce yavaşlamalıyım.”
Dönüş yolunda Bilge Baba şöyle dedi:
— Herkes bir gün anlaşılmak ister, Mergen. Ama gerçek iyilik, önce başkasını anlamaya çalışmaktır.
Bu masal, çocukların karşılaştıkları olayları dışarıdan görünene göre değil, içlerinde hissettikleri değerlere göre değerlendirmeyi öğrenmelerine katkı sağlar. Hızlı yargılamanın yerine empati ve sabır koymanın değerini anlatır. Masal sonunda birlikte düşünmeniz için sorular da eklenmiştir.
Mergen bazı şeyleri görmeyi hiç sevmezdi.
Bir arkadaşının üzgün olduğunu, bir öğretmenin kızgın bakışlarını ya da birinin ağladığını görmek onu rahatsız ederdi.
Ama bir gün, gördüğü bir şeyi yanlış anladığında, “gözlerin bazen yanılır” gerçeğiyle yüzleşti.
Gece, yatağında kıpırdanarak yatarken kendi kendine fısıldadı:
— Acaba gördüğüm her şey, gerçekten gördüğüm gibi mi?..
Tam o sırada odasında bir ışık beliriverdi. Bilge Baba, ay ışığı gibi yumuşak bir ifadeyle başucuna geldi.
— Gel bakalım Mergen. Seni Bilgelon’un derinliklerine götüreceğim bu gece...
O gün okulda, Mergen en sevdiği kitabı getirmişti: “Yıldızlara Sorulan Sorular”.
Teneffüste kenarda oturmuş kitabını inceliyordu. Biraz ötede sınıf arkadaşı Defne, yere düşen su şişesini almak için eğilmişti. O sırada başka bir çocuk Defne’ye gülümsedi, ama Defne hiç tepki vermedi. Sonra küt diye sandalyeye oturdu.
Mergen bunu görünce kendi kendine mırıldandı:
— Ne kaba davranıyor! Gülümseyene karşılık bile vermedi. Bir teşekkür yok, bir selam yok...
Tüm gün boyunca Defne’ye uzaktan baktı. Onun “soğuk” biri olduğunu düşündü.
Akşam evde annesi, “Bugün okulda neler oldu?” diye sorduğunda Mergen,
— Biri var sınıfta, çok bencil bence, dedi.
O gece yıldızlara bakarken Bilge Baba yine geldi.
— Sanırım birini gözlerinle yargıladın, kalbini unuttun, dedi yumuşakça.
— Gel, seni Bilgelon’un bir derinliğine götüreyim.
Birlikte yıldızlardan birine bastılar ve bir odanın içine ışınlandılar. Oda bir tür “gönül aynası odası”ydı. Ortada dev bir ayna vardı ama sadece kalpten gelenleri gösteriyordu.
Bilge Baba bir düğmeye bastı. Ayna, Defne’nin gününü göstermeye başladı.
Defne sabah uyanmış, annesinin sesiyle hazırlanmıştı. Ama annesi o gün çok sessizdi. Çünkü Defne’nin dedesi hastanedeydi.
Okula geldiğinde kimseye belli etmek istememişti. Su şişesini yere düşürmüş, ama eğilirken “şimdi ağlayacağım” diye düşünmüştü. Gülümseyen çocuğu görmemişti bile; aklı, dedesinin ellerindeydi.
Mergen aynaya bakarken yutkundu.
— Ben... Onu hiç tanımadan, sadece gördüğümle karar verdim.
Bilge Baba elini Mergen’in omzuna koydu.
— Göz bazen sadece yüzü görür, ama kalp derinlikleri duyar.
Mergen defterini çıkardı. Titreyen kalemiyle yazdı:
“Herkesin görünmeyen bir hikâyesi vardır.”
Sabah okula gittiğinde Defne’nin yanına oturdu.
— Eğer konuşmak istersen, seni dinleyebilirim, dedi sessizce.
Defne gözlerinin dolduğunu saklamaya çalıştı ama sonra fısıldadı:
— Dedem hasta... Beni fark ettin mi?
Mergen başını salladı.
— Artık seni sadece gözümle değil, kalbimle de görebiliyorum.
• Mergen sınıfta neyi yanlış anladı?
• Defne neden farklı davranıyordu?
• Bilgelon’da Mergen neyi gördü?
• Gözlerimizle değil de kalbimizle bakmak ne demek?
• Sen bugün biri hakkında karar vermeden önce ne düşündün?
Bu masal çocuklara, düşünmenin de zaman isteyen bir süreç olduğunu gösterir. Sessizlikten korkmak yerine onu anlamaya çalışmanın, bazen cevaplardan daha önemli olduğunu hatırlatır. Çocuğunuzla birlikte “sakin kalmak”, “yalnız başına düşünmek” ve “acele etmemenin değeri” gibi kavramları konuşmanız için güzel bir fırsattır.
Mergen’in kafası o gün çok kalabalıktı.
Bir yanda “neden bazı insanlar susar?”, diğer yanda “herkes hemen cevap veriyor, ben neden düşünmeden konuşmak istemiyorum?” sorusu dolanıp duruyordu.
Bazen insan sessiz kalmak ister… ama bu bir eksiklik değil, bir ihtiyaçtır.
O gece pencereyi açtı, yıldızlara baktı. Ama bu kez dileği bir soru değildi. Sadece fısıldadı:
“Biraz sessizliğe ihtiyacım var…”
Ve yıldızlardan biri usulca ona cevap verdi:
— Sessizlik bazen en iyi düşüncedir, Mergen. Hazırsan Sessiz Orman’a gidiyoruz…
O gün okulda öğretmenleri bir soru sordu:
“Eğer siz bir ağaç olsaydınız, hangi ağaç olmak isterdiniz ve neden?”
Sınıfta herkes parmak kaldırdı.
— Elma ağacı!
— Palmiye!
— Söğüt ağacı çünkü hüzünlü!
Mergen sadece bekledi. İçinden geçen çok şey vardı ama ne söyleyeceğini bilmiyordu. Sanki kelimeler yerlerine oturmuyordu.
Öğretmen göz ucuyla baktı:
— Mergen, sen bir şey söylemek ister misin?
Mergen başını salladı.
— Sanırım biraz düşünmeliyim...
Bazı arkadaşları fısıldaştı:
— Cevap veremedi…
— Hâlâ karar verememiş!
O gün Mergen sessiz kaldığı için kendini eksik hissetti. Eve geldiğinde başı ağrıyordu. Yalnız kalmak istedi ama kafasındaki sesler hiç susmuyordu.
Gece yıldızlara baktı. Ve gözleri yavaşça kapandı…
Bir anda kendini yemyeşil bir ormanda buldu. Ama bu orman çok farklıydı.
Kuşlar ötüyordu ama hiç ses çıkmıyordu. Rüzgar esiyordu ama yapraklar sessizce kıpırdıyordu.
Ve tam karşısında Bilge Baba belirdi.
— Hoş geldin Sessiz Düşünceler Ormanı’na, dedi.
— Burada her şey düşünerek hareket eder.
— Burada konuşmak yasak mı? diye sordu Mergen.
— Hayır, ama önce dinlemek gerekir… sonra sessizce düşünmek… ve en son konuşmak.
Mergen ormanın derinliklerine yürüdü. Ağaçların üstünde sorular asılıydı.
Birinde şunlar yazıyordu:
“Her sorunun cevabı hemen bulunmalı mıdır?”
Bir diğerinde:
“Sessizlik gerçekten boşluk mudur, yoksa dolu bir alan mıdır?”
Mergen oturdu, gözlerini kapattı. İlk kez düşünmek için zamana sahipti. Ve bu güzel bir şeydi.
O an aklına geldi:
— Ben bir ağaç olsaydım, çınar olmak isterdim.
— Çünkü hem güçlüdür, hem gölge verir, hem de sabırla büyür.
Bilge Baba yaklaştı:
— Sessizlik, düşünceleri büyütür Mergen.
— Gürültü içinde cevaplar karışır. Ama sessizlikte olgunlaşır.
Mergen defterini açtı. Bugün sadece tek bir cümle yazdı:
“Bazen cevap, sessizliğin içinden çıkar.”
Ertesi gün okulda öğretmen tekrar sordu:
— Dün sorumuza cevap veremeyenler varsa, bugün paylaşabilir.
Mergen gülümsedi.
— Ben çınar olmak isterdim. Çünkü çınar, önce sessiz büyür. Sonra gölgesiyle herkese fayda sağlar.
Sınıf bir an durdu. Ve sonra herkes alkışladı.
• Mergen o gün neden sessiz kaldı?
• Sessizlik ne zaman bir ihtiyaç olabilir?
• Sessiz Düşünceler Ormanı nasıldı?
• Mergen orada neyi fark etti?
• Sen hiç sadece düşünmek için sessiz kalmak istedin mi?
Bu masalda sabırsızlık hissi ve “her şey hemen olsun” beklentisi ele alınıyor. Çocuklar, bazen cevapların hemen gelmemesinden huzursuz olabilir. Mergen’in bu hikâyesi, çocuklara sabrın aslında pasif bir bekleyiş değil, öğrenmenin aktif bir parçası olduğunu anlatıyor. Masal sonundaki sorularla sohbeti siz tamamlayabilirsiniz.
Mergen’in kafasında bin bir soru vardı.
Ama o gece hiçbir yıldız yanıt vermedi.
Ve işte o zaman, cevapların sessizliğini dinlemeyi öğrendi…
Gece olmuştu. Mergen pencereyi açtı. Bugün kafasında dolaşan en büyük soru şuydu:
“Neden bazı insanlar kötü davranır?”
Yıldızlara fısıldadı:
— Cevap verin… Lütfen…
Ama gökyüzü sadece ışıltılıydı. Sessizdi.
— Neden sustunuz bugün?..
İşte o anda Bilge Baba belirdi. Yıldız ışıklarının arasından usulca süzüldü:
— Her soru hemen cevaplanmaz, Mergen. Hazırsan, seni Bekleyenler Yolu’na götüreyim…
O gün Mergen, parkta oynarken bir çocuğun başkasının oyuncağını alıp kaçtığını gördü.
“Bu haksızlık!” dedi içinden. Eve dönerken bile aklındaydı.
Annesine sordu:
— Neden bazı çocuklar kötü davranıyor?
— Belki onlar da öğrenmeye çalışıyordur, dedi annesi.
— Ama neden? Neden böyle davranıyorlar? Hemen öğrenmek istiyorum!
O gece yıldızlara baktı.
— Hadi ama... cevap verin artık!
Ama yıldızlar o gece sessizdi.
Sonra Bilge Baba geldi ve bir yıldıza dokundu. Yavaşça bir geçit açıldı.
— Hoş geldin, Bekleyenler Yolu’na.
Mergen etrafa bakındı. Bir sürü çocuk, banklarda oturuyordu. Hepsi düşünceliydi. Kimi gözlerini kapatmıştı, kimi yere bir şeyler çiziyordu.
Mergen bir çocuğa sordu:
— Sen neyi bekliyorsun?
— Bir sorum var ama henüz cevabını duymadım.
— Nedir o?
— Neden en iyi arkadaşım artık benimle oynamıyor?
Mergen başka birine yaklaştı:
— Sen?
— Ben “babam neden hiç gülmüyor” diye sordum, ama cevap gelmedi.
Mergen hayret etti.
— Ama neden sadece bekliyorsunuz?
Bilge Baba yaklaştı ve elini Mergen’in sırtına koydu:
— Çünkü bazı cevaplar, hemen verilmez.
— Ama neden?
— Çünkü senin büyümeni beklerler, Mergen. Bazı cevaplar ancak sabrın içinde olgunlaşır.
Mergen oturdu. Elini defterine uzattı ama yazacak bir şey bulamadı. İlk defa sessizliği dinlemeye başladı.
Yavaş yavaş içindeki sesler de durdu. Ve birden…
Yıldızlardan biri yavaşça parladı.
Işık ona şöyle fısıldadı:
“Kimi insanlar, öğrendiği gibi davranır. Henüz iyi davranmayı öğrenememiş olanlar da vardır.”
Mergen gözlerini kapadı. Bu cevap… kalbinin içine doğru aktı.
Defterine yazdı:
“Cevaplar bazen gelir. Ama önce seni bekler.”
• Mergen neden sabırsızlandı?
• Bekleyenler Yolu nasıl bir yerdi?
• Diğer çocuklar neyin cevabını bekliyordu?
• Bilge Baba ne dedi?
• Sen hiç cevabını hemen alamadığın bir soru sordun mu?
Bu masal, öğrenilen bilgilerin yalnızca “bilmek” değil, aynı zamanda “yol bulmak” için ne kadar kıymetli olduğunu anlatır. Mergen’in rüyasında yaşadığı karanlık deneyim, çocuğunuzun öğrendiklerini hayat içinde nasıl kullanabileceğini keşfetmesine ilham verecek. Masal sonunda, çocuğunuzla iç dünyasında bir yolculuğa çıkmak isterseniz sorular sizi bekliyor.
Bazen öğrendiğimiz şeyleri hemen kullanamayız.
Ama doğru zaman geldiğinde, o bilgiler karanlıkta birer ışık olur.
Mergen o gece, öğrendiği her şeyin neden önemli olduğunu gerçekten anladı.
Gece geç olmuştu. Mergen kitaplarının başında uyuyakaldı.
Elinin altında not defteri, içinde onlarca küçük cümle:
Ve sonra… gözleri kapandı.
Ama bu defa yıldızlar değil, karanlık bir boşluk karşıladı onu.
Ve tek bir cümle yankılandı:
— Hadi Mergen… bildiklerinle yolunu bul.
Mergen gözlerini açtığında her yer karanlıktı.
Ne yıldız vardı ne Bilge Baba.
Ayaklarının altı yumuşak, gökyüzü simsiyah…
— Burası neresi?
Bir ses fısıldadı:
— Bu, bilgilerini kullanma zamanı.
Mergen yürümeye başladı. Ama her adımda bir bilinmezlik… Korku değil ama bir boşluk hissi…
— Nereye gideceğim? Ne yapacağım?..
O an, çantasını hatırladı. Defter oradaydı. Açtı, okudu:
“Her soruda bir ışık saklı.”
Ve bir adım attı. Ayağının altındaki taş parladı.
“Anlamak için önce yavaşlamalıyım.”
Bir adım daha. Zemin aydınlandı.
“Cevaplar bazen gelir. Ama önce seni bekler.”
Bir adım daha. Bir adım daha…
Yol, öğrendikleriyle şekillenmeye başlamıştı. Her cümle, her düşünce küçük bir ışık taşıyordu.
Ama bir yerde durdu. Çünkü sayfa boştu.
— Devam etmek için… yeni bir şey öğrenmem gerek!
İşte o anda bir ışık yukarıdan süzüldü. Bilge Baba belirdi, yavaşça:
— Her öğrendiğin, bir gün seni bir karanlıktan çıkarır Mergen.
— Ama bazen… yolun kalan kısmını kendin yazmalısın.
Mergen eline kalemi aldı. Ve kendi cümlesini yazdı:
“Bilgi sadece okumak değil, yürümektir.”
Yol yeniden ışıklandı. Ve Mergen yürümeye devam etti.
Yolun sonunda kendi odasında gözlerini açtı. Elinde hâlâ tuttuğu deftere baktı.
Son sayfası boştu. Artık değildi.
• Mergen bu defa nasıl bir rüya gördü?
• Neden öğrendiklerini hatırlaması gerekiyordu?
• Bilge Baba ona ne dedi?
• Kendi cümlesini yazması neden önemliydi?
• Sen öğrendiğin bir bilgiyi hayatında nasıl kullandın?
1. Neden Kimse Soruları Sevmiyor?
• Soru sormak utanılacak bir şey değildir.
• Merak etmek öğrenmenin ilk adımıdır.
• Sorular, sessiz dünyaları bile canlandırabilir.
2. Kayıp Cevaplar Gezegeninde
• Cevaplar tek başına anlamlı değildir.
• Sorular, düşünmenin kapısını açar.
• Ezberlemek yerine anlamak önemlidir.
3. Beni Kim Anlayacak?
• Anlatmak kadar dinlemek de önemlidir.
• Bazen biri bizi anlamasa bile biz anlayan olabiliriz.
• Kalpten kurulan bağlar, sessizce konuşur.
4. Gözlerimle Değil Kalbimle Gördüm
• Herkesin görünmeyen bir hikâyesi vardır.
• Hızlı yargılamadan önce anlamaya çalışmalıyız.
• Gözle değil, kalple görmek gerekir.
5. Sessiz Düşünceler Ormanı
• Sessizlik, düşünmek için bir fırsattır.
• Hemen cevap vermek gerekmez.
• Sessiz kalmak, eksiklik değil, derinliktir.
6. Cevap Vermeyen Yıldızlar
• Bazı cevaplar hemen gelmez.
• Beklemek, öğrenmenin bir parçasıdır.
• Sabrın içinde büyüyen cevaplar, daha kalıcı olur.
7. Bilgiyle Aydınlanan Yol
• Öğrendiklerimiz, hayatın karanlık anlarında yol gösterir.
• Bilmek, yürümekle tamamlanır.
• Kendi cümlelerimizi kurmak, büyümenin bir işaretidir.
Rafet ÇAĞLAR
MERGEN GÜNLÜKLERİ